Bir sabah…
Tüm umutlarını ellerinin arasına almış yürürken,
Hedeflerine son bir adım kalmışken,
Arama bulma ve yakalama emirleri yağıyor üzerine…
Psikolojik silahlar doğrultuluyor; kapılara, binalara, insanlara…
Saçını açmaya ikna edilmeye çalışılıyor insanlar…
İkna odaları kuruluyor; öğrencilere okula başörtülü giremeyeceklerine dair taahhütname imzalatılıyor…
Okul bahçesine dahi alınmıyor başında örtü olan kadınlar…
Tepkiler çığ gibi büyüyor…
Onlarca kadın sesleri yankılanıyor sokaklarda…
Bizim sokaklarımızda, bu ülkenin sokaklarında…
Başörtülüler yok sayılıyor; “sizin varlığınız bizim için bir hiç hükmünde” anlamına gelen binlerce davranışla karşı karşıya kalıyor…
Bir Ramazan Günü Başbakanlık Konutunda, Başbakan Erbakan bir iftar yemeği düzenliyor tarikat önderleri için. Yemeğe sarıkları ve cübbeleri gelen isimler medyada adeta yankılanıyor. “TARİKAT LİDERLERİNE BAŞBAKANLIKTA İFTAR” başlığı atılıyor gazetelerde.
Askerle hükümet arasındaki ilişkiler iyice geriliyor…
Bir anda “irtica geliyor” korkusu sayıyor ülkeyi…
Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor.
Adaletsizlik ve haksızlığa uğramak iki insan olsa insanın karşısına nasıl çıkarsa; işte tam da öyle…
Üniversite öğrencileri başörtülü olduğu için ev ile okul arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyor, üniversite ortamlarından uzaklaştırılıyor, eşarplarının üzerine şapka giydiriliyor.
…
1990’ların sonlarında ülke telafisi imkânsız bir sürece sürükleniyordu.
Anadolu’nun emperyal güçler tarafından işgali sırasında yurtlarını, ailelerini, çocuklarını korumak için canlarını feda eden aziz ataların torunları; kapı önlerinde bırakılıyor, eğitim hakkı ellerinden alınıyor, şiddet görüyordu.
1997 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi hemşirelik bölüm birincisi öğrencisi diploma törenine alınmaması ve tartaklanması ile başörtü engelinin son noktasına gelindi. Olaylar her geçen gün biraz daha artıyordu.
Ülke “İrtica” korkusuyla sarsılıyor, kirli beyinler insanların cübbe, sarık ve eşarplarından kaçıyordu.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, "irtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir" diyerek hainliğini tescilliyor, askerin zihniyetini bir kere daha ortaya koyuyordu.
İstanbul’da başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan bir eylem gerçekleştirildi; Özgürlük Zinciri… Bu o güne kadar dünya üzerinde düzenlenen en büyük sivil toplum eylemi oldu. Eylemlerde birçok insan gözaltına alındı. Tutuklanan ve idamla yargılananların sayısı haklı mücadeleyi yıldırmadı, yıpratmadı. Başörtülü öğrenciler giremedikleri üniversitelerinin önünde aylarca eylem yaptı. Tazyikli sulara ve coplara rağmen devam etti mücadeleleri, öyle ki gencecik anne adayları bebekleri kaybetti. Feryadı arşa yükselen kadınların seslerine kulak tıkadı sözde modern zihniyet.
Ve son olarak Necmettin Erbakan'ın başbakanlığında kurulan REFAHYOL koalisyon hükümeti dönemin komutanları ve Cumhurbaşkanı Demirel'in verdiği destek ile iktidardan indirildi.
Bugün bu olay üzerinden tam 20 yıl geçti, geçmeyen tek şey ise yüreğimize açılan kocaman yaralar…
Tekrarı olmaması ve zulmün her türlüsünün son bulması ümidiyle…
Tüm umutlarını ellerinin arasına almış yürürken,
Hedeflerine son bir adım kalmışken,
Arama bulma ve yakalama emirleri yağıyor üzerine…
Psikolojik silahlar doğrultuluyor; kapılara, binalara, insanlara…
Saçını açmaya ikna edilmeye çalışılıyor insanlar…
İkna odaları kuruluyor; öğrencilere okula başörtülü giremeyeceklerine dair taahhütname imzalatılıyor…
Okul bahçesine dahi alınmıyor başında örtü olan kadınlar…
Tepkiler çığ gibi büyüyor…
Onlarca kadın sesleri yankılanıyor sokaklarda…
Bizim sokaklarımızda, bu ülkenin sokaklarında…
Başörtülüler yok sayılıyor; “sizin varlığınız bizim için bir hiç hükmünde” anlamına gelen binlerce davranışla karşı karşıya kalıyor…
Bir Ramazan Günü Başbakanlık Konutunda, Başbakan Erbakan bir iftar yemeği düzenliyor tarikat önderleri için. Yemeğe sarıkları ve cübbeleri gelen isimler medyada adeta yankılanıyor. “TARİKAT LİDERLERİNE BAŞBAKANLIKTA İFTAR” başlığı atılıyor gazetelerde.
Askerle hükümet arasındaki ilişkiler iyice geriliyor…
Bir anda “irtica geliyor” korkusu sayıyor ülkeyi…
Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilleri, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor.
Adaletsizlik ve haksızlığa uğramak iki insan olsa insanın karşısına nasıl çıkarsa; işte tam da öyle…
Üniversite öğrencileri başörtülü olduğu için ev ile okul arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyor, üniversite ortamlarından uzaklaştırılıyor, eşarplarının üzerine şapka giydiriliyor.
…
1990’ların sonlarında ülke telafisi imkânsız bir sürece sürükleniyordu.
Anadolu’nun emperyal güçler tarafından işgali sırasında yurtlarını, ailelerini, çocuklarını korumak için canlarını feda eden aziz ataların torunları; kapı önlerinde bırakılıyor, eğitim hakkı ellerinden alınıyor, şiddet görüyordu.
1997 yılında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi hemşirelik bölüm birincisi öğrencisi diploma törenine alınmaması ve tartaklanması ile başörtü engelinin son noktasına gelindi. Olaylar her geçen gün biraz daha artıyordu.
Ülke “İrtica” korkusuyla sarsılıyor, kirli beyinler insanların cübbe, sarık ve eşarplarından kaçıyordu.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, "irtica PKK'dan daha büyük bir tehlikedir" diyerek hainliğini tescilliyor, askerin zihniyetini bir kere daha ortaya koyuyordu.
İstanbul’da başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan bir eylem gerçekleştirildi; Özgürlük Zinciri… Bu o güne kadar dünya üzerinde düzenlenen en büyük sivil toplum eylemi oldu. Eylemlerde birçok insan gözaltına alındı. Tutuklanan ve idamla yargılananların sayısı haklı mücadeleyi yıldırmadı, yıpratmadı. Başörtülü öğrenciler giremedikleri üniversitelerinin önünde aylarca eylem yaptı. Tazyikli sulara ve coplara rağmen devam etti mücadeleleri, öyle ki gencecik anne adayları bebekleri kaybetti. Feryadı arşa yükselen kadınların seslerine kulak tıkadı sözde modern zihniyet.
Ve son olarak Necmettin Erbakan'ın başbakanlığında kurulan REFAHYOL koalisyon hükümeti dönemin komutanları ve Cumhurbaşkanı Demirel'in verdiği destek ile iktidardan indirildi.
Bugün bu olay üzerinden tam 20 yıl geçti, geçmeyen tek şey ise yüreğimize açılan kocaman yaralar…
Tekrarı olmaması ve zulmün her türlüsünün son bulması ümidiyle…
Son Güncelleme: 28.02.2018 12:28
Çok iyi özetlenmiş kalemine sağlık Sevgili Betül..